5 Haziran 2014 Perşembe

2 Kasım 2009 Pazartesi

Yaşasın! DJ kabininde gençler var!

Gençlerle yola çıkacağız, başka seçeneğimiz yok! 80 milyonluk
nüfusun %50’si 28 yaşından küçük olan bir ülkede yaşıyoruz. Elbette onların dokunduğu her şey parlayacak ve harekete geçecek, onların farkına vardığı her durum değişecek ve dönüşecek.
Çünkü DJ kabininde onlar var.

Gazete okumayan, TV seyretmeyen, yeni bir iletişim diliyle sanal arkadaşlıkları sahici kılan bir büyük aileden bahsediyoruz.

Bilgi onlarda, güç onlarda, değiştirebilecek olan, dönüştürebilecek
olan onlar! Bu yüzden çok önemliler.
Siyasi partiler, medya, eğlence, müzik dünyası ve markalar… hepsi onların ilgisini çekmeye çalışıyor.
Biz büyüklerimizden dinlerdik yaşamı. Şimdi ise büyükler gençlere öykünüyor, onların ‘yaşam dilini’ yakalamaya çalışıyor.

Sadece çoğunluk oldukları için değil, yaşamlarını avuçlarındaki sekiz cm. bir cep telefonuyla yönetebildikleri için önemliler.
Aslında dünyada neler olup bittiğinin farkındalar. Sadece onlara sunulan ideoloji, din, politika gibi çözüm önerilerine prim vermiyorlar.
Bu kavramların gerçek hayatla örtüşmediğini düşünüyorlar.

Onlar internet pasaportuyla dünyanın her yerinden edindikleri arkadaşlarıyla aynı dilden ortak bir yaşam kurmak istiyorlar sadece.
Biz de umursamaz etiketini yapıştırıyoruz hemen.
Aslında gerçek ve sahteyi çok iyi ayırıyor ve tercihlerini buna göre yapıyorlar.
Facebook’ta kurdukları iletişimi daha doyurucu, Second Life’da sahip oldukları hayatı daha gerçek görüyorlar.

Yıllardır gençlerle sosyal sorumluluk projeleri yapıyorum. Bencil, sorumsuz, apolitik diye nitelendirdiğimiz bu gençler konu sosyal sorumluluk projeleri olunca farklılaşıyor, ilgili ve duyarlı oluyor.
Çünkü orada samimi ve sahici olabileceklerini hissediyorlar.
Sosyal sorumluluk kavramı onların doğalarıyla uyuşuyor ve hiç tereddüt etmeden sorumluluğu bir eldiven gibi giyiniyorlar.
Ne bencillik kalıyor, ne umursamazlık.
Çünkü bu mecra onlar için doğru ve gerçek. Bu yüzden orada olmayı istiyorlar, katılıyorlar ve olduklarında da oraya çok yakışıyorlar.
İşte bu yüzden Sivil Toplum Kuruluşlarının en başarılı projelerini de gençler üretiyor ve yürütüyor.

Teknolojiyi hayatının merkezine koyan ve kurduğu global iletişim ağlarıyla dünya vatandaşı olmaya hızla koşan bu gençler dünyayı
kurtaracak gerçek ve samimi olduğunu gördüğü her durumda sorumluluk almayı istiyorlar.

‘Yeşil Bir Adım’ projesi bunun iyi bir örneği oldu. Yaşadıkları toplumun sorunlarıyla ilgilenerek, sorumluluk almanın tatminini yaşadılar. Yaptıkları bu projeyle daha yaşanabilir bir dünya için neler yapabileceklerini fark ettiler. Bu yüzden ‘Yeşil Bir Adım Projesi’ni’ çok iyi sahiplendiler. Suya atılmış bir taş gibi, bu fikir onların kafalarında şekillendi, ellerinde yükseldi, emekleriyle de çok büyüyecek.

Aslında onlar bu ve benzeri projelerle hem duygusal kazanç sağlıyor hem de bu projelerle onlara internet ve ‘sms’ dışında bir sosyalleşme alanı buluyorlar. Gençleri bu anlamda değerlendirmek pragmatist bir tavır gibi değerlendirilebilir ama bence hiç sakıncası yok, çünkü sonuçta elde edilen kazanç hem dünyamız, hem de onlar için çok ama çok daha önemli.

Küresel ısınma konusunda Genevieve Ferone “Kötümser olmak için artık çok geç” diyor. Bu, son yıllarda dünyanın hızla koştuğu çevre felâketini anlatan en dramatik saptama.

Ama gençlerin, “ konunun sahiciliğine ve katılımları ile ne denli önemli sonuçlar doğurabileceklerine inandıklarında, dünyayı sahiplenip, değişip, değiştirebileceklerini”’ gözlediğim için ben iyimser olmayı seçiyorum. Avrupa’nın en fazla genç nüfusuna sahip bir ülkesi olarak da kötümser olmaya hiç gerek yok diyorum.
Gençlerle her şey mümkün!